VALİ ARSLANTAŞ, TÜM KURUMLARLA İFTARDA BULUŞTU

MAKÜ Lavanta Tepesi Otelde düzenlenen İftar Programı Kur’an-ı Kerim Tilaveti ile başladı. İftar yemeği sonrası din görevlisi tarafından yemek duası yapıldı.
 
Programın devamında Vali Ali Arslantaş, MAKÜ Rektörü Prof. Dr. Adem Korkmaz tarafından konuşma yapıldı. Vali Arslantaş yaptığı konuşma sonrası başka ile tayini çıkan Defterdar Sedat Ayyıldız ve Milli Eğitim Müdürü Erdem Kaya’ya Burdur’a verdikleri başarılı hizmetlerden dolayı teşekkür ederek hediye takdim etti. Vali Arslantaş programın sonunda iftara katılan misafirleri uğurladı. 

 

Vali Arslantaş yaptığı konuşmada, “Kurak toprakların nasıl suya ihtiyacı varsa bizim yüreklerimizin de, gönül dünyamızın da Ramazan ayının getirdiği rahmet ve berekete ihtiyacı var. Bu dünyada unutulan önemli değerlerden biri olan paylaşma duygusunu güçlendiren, yüreklerimizi birbirine bağlayan yüce Ramazan’ın, milletimize ve tüm insanlığa huzur getirmesini, barış getirmesini, kardeşlik getirmesini yüce Allah’tan niyaz ediyorum. 

 

On bir ayın sultanı olarak nitelendirilen Ramazan ayı, özümüzde var olan iyilik, kardeşlik ve dayanışma duygularımızı yeniden canlandırarak toplumsal ilişkilerimizin yeniden inşasında önemli fırsatlar sunmaktadır. Her şeyden önce hangi ırk ve renkten olursa olsun, fakiriyle zenginiyle oruç tutarak açlığı ve susuzluğu birlikte yaşıyor, iftar coşkusunu beraber tadıyor, bereketli zamanları birlikte paylaşıyoruz. 

 

Ramazan iklimindeki oruç, insana başkalarının farkında olabilmek gibi bir duyarlılık ve farkındalık kazandırıyor. Farkında olmamız gerekenler ilk olarak aile fertlerimiz, akrabalarımız ve komşularımızdır. Artık komşularımız derken aynı apartmanda, aynı sokakta oturan insanların dışında ülkemizin bir başka köşesindeki insanlarımızı, hatta dünyanın herhangi bir köşesindeki insanları da kastediyoruz. Öyle ki bizden çok uzakta, Afrika’da yaşanan dramı görmezden gelemez, kayıtsız kalamayız. İnsan olmamız bunu gerektirir. 


Öyleyse şu Ramazan ikliminde bir iftarı mahallemizdeki kimsesiz bir komşumuza ayıralım. Yaşlı bir komşumuzu ziyaret edelim. İhtiyaç sahibi komşumuza bir iftar paketi sunalım. Uzakta da olsalar açlıkla mücadele eden insanlara yardım elimizi uzatalım. Birlikte olalım, beraber olalım. 

 

İlkel devlet oluşumları yazının icadından önceye dayanır. Siyaset bilimciler devletin ortaya çıkış sürecini aile, biyoloji, teoloji, toplumsal sözleşmeler ve benzeri teorilerle açıklama gayreti göstermişlerdir. Devlet mefhumunun yapısal özellikleri hakkında ortaya konan onlarca tez ve antitez mevcuttur. 


Devlet tasavvurundaki farklılıklar, fikirlerini yazıya döken ilk düşünürlerden olan Platon ve öğrencisi Aristotales’den beri süregelmiştir. Aynı ekolün temsilcileri olmalarına rağmen Platon, sınıflara bölünmüş, kastlar arası geçişin olmadığı, devlet için doğru olanın aynı zamanda adil olduğuna inanılan bir devlet düzenini savunurken, Aristo adalet erdemini devletin temel yapı taşı olarak görmüştür. 


Modern anlamda devlet düşüncesinin temelini Nicola Machiavelli atmıştır. Ona göre kötü doğalarından kendilerini koruyacak üstenci bir egemen otoriteye ihtiyaç duyan insanlar bu tazyikin tesiriyle devletlerin teşekkülüne zemin hazırlamıştır. Machiavelli’nin öne sürdüğü devlet aklı kavramı, en basit haliyle devlet merkezli bir siyaset felsefesini temsil etmektedir. Bu aşamada iktidar, dini temayüllerden uzak, ahlak, hukuk ve adaletten bağımsız olmalıdır. Devletin bekası için amaca giden yolda her aracın yasal ve ahlaki olduğu fikri devlet aklı kavramının kurumsallaşmasına zemin hazırlamıştır.


Mevlana’nın pergel metaforundan mülhem devletin bizdeki tezahürüne bakmak gerekirse mihenk taşı olarak karşımızda tebarüz eden sözcük adalettir. Mevlâna şöyle der: "Pergelin iğneli ayağı sabittir benim dinimde, ama diğer ayağıyla yetmiş iki milleti dolaşırım". 


Hiçbir insan doğduğu aileyi ya da sosyal sınıfı seçme serbestisine sahip değildir. Adına ister kader ister karma isterse kozmos deyin hepimiz irademiz dışında dünyaya gelir ve sosyal kültürlenme sürecine gireriz. Bilişsel ve sosyal zekamızın olanakları dahilinde ve talihimizin müsaade ettiği kadarıyla kendimizi gerçekleştiririz. Muvakkaten geldiğimiz hayatta sürekli bir devinim içerisinde değişir, gelişiriz. Kardeşimize alınan çikolatanın aynısını talep etmekle başlayan adalet arayışımız hayatımızın her alanına sâridir. Büyüdükçe nevi değişse de mutlak adalet talebimiz asla değişmez.

 

Yurttaşlarımızın devlet görevlisi sıfatıyla bizden yegâne beklentisi de adaletten başka bir şey değildir. Seküler hayat görüşünü benimsemiş yahut mütedeyyin bir yaşam tarzını kabul etmiş olabilirsiniz. Mütevazı, kibirli, hisli, duygusuz, heyecanlı, soğuk kanlı, atılgan ya da utangaç olabilirsiniz. Kişiliğinize dair ne varsa vazifemizden âridir. Bizler devletimizin işini belirli bir ücret mukabilinde yapan profesyonelleriz ve yaptığımız işi adaletle yapmakla yükümlüyüz. Adalet mizanı bozulursa, kelebek etkisinin tesiriyle devlet prestijinin zarar göreceği muhakkaktır. Kamu vicdanında açılan yaraların kapanma süreci çok meşakkatli ve uzundur. Hz. Mevlâna zalimi “Üzerine düşen vazifeyi yapmayan kişi” olarak tanımlamıştır. Allah bizi zalimlerden olmaktan korusun.

 

 

Devletin asli unsurları devlet memurlarıdır. Vatandaşlarımızın devletin kudretini de şefkatini de hissetmesi sizlerin eliyledir. Atatürk’ün buyurduğu şekliyle “Devlet iradesi işlemez olursa kişilerin özgürlüğünü koruyacak hiçbir güç ve aracı kalmaz.” vecizesi, sorumluluklarımızın neticesini öngörmesi itibariyle her kamu görevlisi için düstur mahiyetindedir. 

 

 Atalarımız mahkeme kadıya mülk değildir demişler. Allah hepimize bu sözdeki ince manayı kavrayabilme feraseti versin. Devlette aslolan devamlılıktır. Kişiler, unvanlar, makamlar gelip geçicidir. Bize düşen yaptığımız işi adaletle yapmaktır. Çocuklarımızın boğazından geçen lokmanın helalliğinin ölçütü bu noktadaki hassasiyetimizdir. 

 

Devlet vakarıyla hareket etmek demek Necip Fazıl’ın tasvir ettiği “Çatık kaş hükümet dedikleri zat”lardan olmak demek değildir. Aksine tebessümün sadaka olduğunu vaz eden bir peygamberin ümmeti olarak, hususan bizden hizmet bekleyen vatandaşlarımıza karşı güler yüzlü tatlı dilli olmak şiarımız olmalıdır. 

 

Sözlerimi Sadi Şirâzî’nin Gülistan adlı eserinde yer alan şu sözlerle bitirmek istiyorum. “Filan kişi öldü diye ölümün duyurulmadan iyilik yap ve hayatın değerini bil” Hepinize ailelerinizle birlikte sağlıklı, huzurlu, mutlu bir ömür diliyorum” dedi. 


İftara başta Vali Ali Arslantaş olmak üzere Garnizon Komutanı P. Komd. Alb. Yavuz Çankaya, Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz, Cumhuriyet Başsavcısı Osman Kara, Adalet Komisyonu Başkanı Hacı Süleyman Arslan, MAKÜ Rektörü Prof. Dr. Adem Korkmaz, Baro Başkanı Ramazan Gedik, Vali Yardımcısı Ahmet Mailoğlu, Vali Yardımcısı İbrahim Özkan, İl Jandarma Komutanı J. Alb. Mustafa Güder, sacılar, hakimler, akademisyenler ve Valilik personelleri katıldı.